Top Menu

20 Mayıs 2024 Pazartesi 

Resimli  Site içi  Google 

ANA SAYFA
Referandum ve 12 Eylül
 
eyupo
 
 
 
 
 
 
9 Ağustos 2010
Referandum ve 12 Eylül
((( Makale uzun fakat tartışmaya açıktır. Kaldıki Tartışmak yanlışları,hataları ve güzel olan iyi yanları konuşmak ve tartışmak en büyük demokratik haktır. Yorumlamaktan görüş beyan etmekten çekinmeyiniz?

Değerli arkadaşlar;

Çok kısa bir süre sonra 12 Eylül 2010'da hepimiz vatandaşlık görevimiz için sandık başına gidecek Anayasamıızn bazı maddelerinin değişikliği için evet yada hayır olarak oy kullanacağız. Bu sayede uzun zamandır süregelen tartışmalara son verecek belkide bu tartışmaların dahada ilerlemesine katkıda bulunacağız. Anayasaının değişmesi istenen bu maddeleri sözde 12 Eylül 1980 askeri darbesine karşı bir darbe anayasasıdır diye hükümet tarafından anlatılmaktadır. Peki bizler bu deişecek maddeleri ne kadar biliyoruz.? Okuyanlarımız varsa 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası oluşturulan Anayasa ile bu Anayasa arasındaki farkı bulabildilermi?

Peki 12 Eylül 1980 askeri darbesini bu kadar kötülemek ne kadar doğru?

Kaldıki referanduma gidilen değişiklik maddeleri iyi incelendiğinde bunun 12 Eylül darbesi sonrası oluşturulan 1982 Anayasası değişimi ile alakalı olmadığı görülecektir. Kaldıki 1982 Anayasası 28 yılda çeşitli hükümetler tarafından çoğu maddeleri değiştirilmiştir. Bu referanduma evet yada hayıra sunulan kaç madde var sorusunu sormak yerinde olur.

1982 Anayasasını 12 Eylülün laneti gibi göstermek haksız ve yerinde olmayan bir ifadedir. 12 Eylülü lanetli göstermek yerine

1-12 Eylül 1980 ' e nasıl gelindi?
2-12 Eylül 1980 bir ihtiyaçmıydı?
3-12 Eylül askeri müdahelesi ile demokrarik olmayan yolla 3,5 yıl boyunca memleket idaresini üstlenen askerden bu kadar nefret etmek gereklimiydi?
4-12 Eylül askeri müdahelesini nefrete dönüştürmek kadar vahim daha ne olabilirki?
Sorularını sormak gerekmezmi????

Değerli arkadaşlar yazıya bakıp benim askeri darbeleri savunduğum ve hükümet aleyhinde çalışma yaptığımı düşünmeyin. Fakat ortada bir gerçek var ve bu gerçeği lütfen tarafsız gözle değerlendirelim.


12 Eylül' e nasıl gelindi sorusuna kısa bir geçmişe dönüşle hatırlamakta fayda var.

Terör, günlük yaşamın bir parçası haline gelmişti. Genç kesimde siyasetle ilgilenmeyen neredeyse kimse kalmamıştı. Siyasetle ilgililenmiyen adam yerine konulmuyor, hatta hakaret ediliyordu. Ortaokullara kadar girmişti siyaset ve çatışma. Bazılarının bellerinde tabanca bile vardı. Gençlik, sağcı ve solcu olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Sağcılar kendi aralarında ikiye, solcular da yine ikiye bölünmüştü.
Sadece gençler bölünmemişti. Bu çatışma ortamına Devlet'in güvenlik güçleri de katılmıştı. Sağcı polisler "POLBİR" adlı dernek, solcu polisler de "POLDER" adlı dernek bünyesinde örgütlenmişlerdi. Sağcı polisler solcuların, solcu polisler sağcıların peşindeydi. Hatta zaman zaman gençlik gruplarıyla birlikte hareket ediyor, karşı gruplarla çatışmalara giriyorlardı.
Sokaklar, mahalleler, ikiye, üçe, beşe bölünmüştü, kurtarılmış bölgeler ilan edilmişti. Bir sokaktan diğerine kolay kolay geçilemiyordu. Şehirler bile sağcı veya solcu olarak görülüyor, insanlar memleketlerine göre değerlendiriliyordu.
Eğitim neredeyse bitmişti. Çünkü hemen hemen hergün bir boykot vardı. "Falanca yoldaşımızın anısına bugün ders yok, derse hemen son verin" denildiğinde koskoca Profesör pılısını pırtısını toplayıp kaçarcasına sınıfı terk ediyordu. Örgütlü öğrenciler genellikle zaten yapılamayan derslere hiç girmezlerdi, kantin köşelerinde toplanır, o gün ne yapacaklarına karar verirlerdi.
Fabrikalar da öyleydi, genelde boykot hali vardı. Hal böyle olunca, o dönemim bilinen tek margarini olan "Sana" yağı kuyrukları olurdu, sigara kuyrukları neredeyse tütün tarlalarına kadar gidiyordu.
82'de yeni bir Anayasa hazırlandı, Türkiye'deki tüm üniversitelerin fikirleri alınarak. Halk oylaması sonucu % 92 küsür ile kabul gördü 82 Anayasası. Hemen iki sene sonra 84'te genel seçim yapılarak, ülke yönetimi sivil iktidara devredildi ve bugünlere gelindi.
80'de darbe, 82'de anayasa, 84'de seçim, geçen süre sadece 3,5 yıl.

12 Eylül'e "Darbe", 82 Anayasasına "Darbe Anayasası" deniyor günümüzde, çoğul olmasada haklı olarak birçok kesimce Demokrasiye darbe vurulduğu söyleniyor.

İnsanların sokakta yürüyemediği, okuluna, işine gidemediği, oturduğu semt nedeniyle, okuduğu okul, giydiği kıyafeti, bıraktığı bıyığı nedeniyle dayak yediği, tehdit edildiği, hatta öldürüldüğü o güzelim demokrasiye! Ve her ne hikmetse, o güzelim demokrasi ve özgürlük yıllarına darbe vuran 12 Eylül'ün anayasasına halkın % 92 küsürü "Evet" oyu verdi.Bu halk o zaman demokratik davranmadımı?

Aradan 28 yıl geçti ve bugün, o günkü % 92'lik anayasaya neredeyse hepimiz "tu kaka" dedik, "demokrasiye darbe vuruldu" dedik(!)

% 92 "Evet" eriyiverdi ve "sıfır" oluverdi birden bire, % 8 "Hayır" ise nasıl olduysa bugünlerde % 95'lere ulaşıverdi böyle birden bire(!)

Tamam, darbe iyi bir şey değil, tamam daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları. Çünkü, insanlar iyi şeylere layıktır. Çünkü, hepimiz insanız ve daha fazlasına, daha iyisine, daha güzeline layığız. Ama gelin, o günlere, ülkemizin yaşadığı/yaşatıldığı o vahim, o korkunç, o acılarla dolu günler için lütfen "demokrasi"den, demokrasinin D'sinden bahsetmeyelim. Gelin, nasıl oturursak oturalım, eğri de otursak, doğru da otursak, sadece olanı, sadece ve sadece doğruyu konuşalım.

1982 Anayasası mı darbe Anayasası yoksa 12 Eylül 2010 da Evet yada hayır didyeceğimiz Anayasanın bazı maddelerinin değişimi mi darbe Anayasası olur cevabını yazının devamını okuyunca siz karar verin....

Tüm bu olumsuzlukların yaşandığı bir süreçte Askerin duruma müdahele etmesini bir suç olarak gören bir toplum olarak geçmişi yani 70 ile 80 li yılları ne çabuk unuttukta Askeri suçlar olduk ve %92 i halkın oyu ile kabul edilen bir anayasayı ve askeri yerden yere vurur olduk.

Askeri suçlamak yerine askeri bu duruma mecbur bırakan sivil siyaseti ve siyasetçiyi neden suçlamıyoruz. Bu gün geldiğimiz noktada 1982 Anayasa' sına nefretle bakanlara ve nefret kusanlara alkış tutar olduk.

Sizce de yakında sandık başına gideceğimiz ve oy kullanacağımız Anayasanın bazı maddelerinin değişikliği 1982 Anayasının düzeltilmiş halimi, yoksa o 82 Anayasasının ağırlaştırılmış müabbete dönüştürülmüş halimi

Ben diyorumki bu değişiklik ;
Birkac yem maddeyle vatandaşın aklını karıştırmayı ve degistirmek istediklerini yutturmayi hedefleyen siyasi iktidarın amacı, 12 Eylul Anayasasi ile hesaplasmak degil, 12 Eylul Anayasasi'ni kendi islerine yarar hale getirmektir. 12 Eylul Anayasasi'nin asli niteligi, diktatorlugu kurumsallastirmasiydi. Hükümetin referanduma sundugu Anayasa degisIklik onerisinde 12 Eylul 1982 Anayasasi'nin kurumlarina dokunulmuyor: Hesaplasma aldatmacasiyla diktatorluk tamamlaniyor ... Nelere dokunulmuyor? Cumhurbaşkanının geniş yetkilerine dokunulmuyor. Tam tersi artırılıyor Kenan Evren bile kendisine ait yetkileri 82 Anayasasında daha kısıtlı tutmuştu..


Ayni cumhurbaskani, hem yasama ve yurutme uzerinde hem deyargi uzerinde onemli gorev ve yetkileri uzerine aliyor ve en antidemokratik bolum, "yargi" sekilleniyor:

1) Anayasa Mahkemesi,
2) Danistay uyelerinin dortte birini,
3) Askeri Yargitay ve
4) Askeri Yuksek Idare Mahkemesi uyelerini,
5) Yargitay Cumhuriyet Bassavcisi ve Yargitay Cumhuriyet Bassavcivekilini,
6) Hakimler ve Savcilar Yuksek Kurulu uyelerini secme gorev ve yetkisi darbeci cumhurbaskanina verilmisti.
Bu yetkileri şimdi "Cumhuriyet doneminin sonu geldi diyen" sahis kullaniyor...


Adalet bakanının yargı üzerindeki egemenliğine dokunulmuyor tam tersi artırılıyor

1) HSYK'nin baskanligi, "Adalet Bakani"na veriliyor.
2) Adalet Bakani'nin emrindeki Mustesar, HSYK'nin dogal uyesi kabul ediliyor.
3) Yargic ve savcilar idari gorevleri yonunden adalet bakanligina baglaniyor, denetimleri Adalet Bakani'na veriliyor.

Anayasa degisIkliginde Adalet Bakani'nin denetimdeki gucu artiyor. Anayasa Mahkemesi'nde 3 uye icin TBMM devreye sokuluyor, ancak nitelikli cogunluk getirilmeyerek iktidar partisi tek yetkili hale getiriliyor.

1- Milletvekilinin adi suclardan yargilanmasina yol acmayan degisIklikler, kuvvetler ayriligi'ndan kuvvetler birligi'ne gecilmesini sagliyor; boylece Cumhuriyet ortadan kaldirilacak, 12 Eylul'de Kenan Evren'in getirdigi yari diktatorluk tamamlanacaktir.
2. Anayasa Mahkemesi uyelerini hükümet belirleyeceğinden, basta zimmet ve yolsuzluk dosyalari bulunan tüm iktidar parti vekilleri yargılanmaktan kurtarılıyor.
3-Vekil dokunulmazlıkları kaldırılmıyor tam tersi dokunulmazlık sağlam ipe bağlanıyor.
3. DegisIklikler, Turkiye'nin dogusunda "Kurt acilimi"nin oteki adiyla kukla Kurt devleti kurmak icin topraklarimizin parcalanmasina yol acacaktir!

KISACA
ÜC DEGISIKLIK GETIRILIYOR

1. Yargıyı hükümete devretmekle iktidar yargıdan ve yargılanmaktan kurtarılıyor.
2. Tüm kuvvetler siyasi iktidarın emrine bırakılarak diktatörlük getiriliyor.
3. KURT ACILIMIYLA KURDISTAN'IN KURULMASINA YASAL ZEMIN HAZIRLANIYOR

Değerli arkadaşlar vekiller üzerinde bulunan dokunulmazlık zırhı kalkmadıkça hangi siyasi parti iktidar olursa olsun. Benim gözümde sıfırdır.

Sizlere sormak isterim bizden başka hangi ülkede vekilin dokunulmazlığı var???

Yargının Hükümete bağlandığı bir Ülkede Yargı ve yargılama bağımsızlığından söz etmek mümkünmü?
Tüm yargının Hükümetin idaresine bırakılan bir Anayasa ya evet denilebilirmi?
Hukuksal sistem, bir yandan var olan mülkiyet ve mübadele ilişkilerini onaylayıp üretim koşullarının yeniden üretilmesini sağlarken, diğer yandan siyasal işlevler üstlenir; bir sınıf ya da fraksiyonun ötekiler üzerinde hegemonyasını düzenler. Bu gün de özel çıkarlar kamusal yarar kılığında piyasaya sürülüyor: Bir kliğin beka kaygısına bugün anayasal reform deniyor
Bu Anayasa değişikliği paketi anlatıldığı gibi bir reform değildir. Reform süsü verilmiş ve üzeri siyah kurdele ile bağlanmış içi boş bir kandırmacadır.

Dostlar;
Sadece halk desteği hiçbir iktidarı demokrat yapmıyor. Bu yüzden hiç kimse Hitler'e demokrat demiyor.

Saygılarımla....
Oylarınız.hayırlı olsun...........


Son bir not.
Memleket yangın yerine dönmüş, bir yandan açılım yalanları altında Türkiye' nin bölünmesine çanak tutulurken, diğer yandan Tarımla uğraşan halkımız perişan edilirken, Çiftçi ürettiği buğdayını, Nohutunu,sebzesini kar elde ederek satamazken kısaca açlığa ve yokluğa terk edilmişken, diğer yandan Milyonlarca emekli yıllardır ezilirken ve yokluğa mahkum edilmişken, hükümetimizin benim ülkemde her şeyi güllük, gülistanlık olarak göstermesi kadar abeste iştigal bir durum olabilirmi????

Devletimizin olmassa olmazı olan Askerimizin tüm komuta kademesini bu kadar zayıf düşürmenin arkasında hangi sebebler vardır bunuda sormak ve 12 Eylül referandumunda Hükümetin Askeri yıpratma ve yok etme gayretine ONAY VERİYORMUSUNUZ SORUSU YÖNELTMEK BUNUDA EVET yada HAYIR OLARAK SORGULAMAK YERİNDE OLMAZMI?

Çünkü bu gün terör örgütü ve T:C. devletini bölmeye yönelik çalışma içinde bulunanlar elini kolunu sallayıp dolaşırken ve onlara dokunulmazken. TC. Devletinin gözbebeği ordumuzu yıpratmaya yönelik bilerek yada bilmeyerek yapılan çalışmalar varken askerlere Terör örgütü kurmak ve üye olmak suçu yüklenirken. Devletin sivil erkanı olan hükümetin sürekli olarak muhalefetle söz düellosu içinde bulunması normalmidir??


Okuduğum bir yazıdan kısa bir acı örnek

BİR SUBAY PKK'LIYA TESLİM OL DEDİ... PEKİ NE CEVAP ALDI?

İki asker konuşuyordu .
Bir süre konuşmalarına kulak kabarttım. Dayanamadım "Asker misiniz" diye sordum. Üçü de aynı anda "askeriz" yanıtını verdi. Böyle başlayan sohbet ısmarlanan çaylarla daha da ilerledi.
Konu ister istemez son dönemlerde yoğunlaşan PKK saldırılarına geldi. Bulunduğunuz bölgede çok operasyona çıkıyor musunuz? Çatışma yaşıyor musunuz vb. soruları birbiri peşi sıra yönelttim. Önce biraz duraksadılar, sonra yavaş yavaş anlatmaya başladılar.
İlk konuşan asker, "Ağabey PKK'ya karşı mücadele etmek sorun değil, bu zaten bizim işimiz. Bu arkadaşlarımla askerde tanıştık. Onlar da benim gibi düşünüyor. Ama öyle şeyler var ki, PKK'nın veremeyeceği zararı veriyor askere, özellikle de komutanlara" dediğinde meraklandım. Ne gibi zararlar bunlar diye sordum. Konuşmaya başladığımızdan buyana sessiz kalmayı seçen Çankırılı asker durun ben anlatayım diyerek söze girdi.
PKK'LILARA TESLİM OL ÇAĞRISI
"Haziran ayı başlarında Elazığ -Bingöl çevresinde operasyona çıkmıştık. On gündür kırsalda dolaşıyorduk. PKK küçük gruplar halinde hareket ettiği için çatışmaya girmemeye özen gösteriyor, taciz ateşi açıyor, mayın ya da uzaktan kumandalı bombalı saldırılara ağırlık veriyordu. Aldığımız bir ihbara göre, PKK'lı kalabalık bir grup Karlıova yakınlarında saldırı hazırlığı yapıyordu. Arkadaşlarımız grubun yerini tespit etmişti. Baskın için havanın kararmasını bekleyen PKK'lıları hiç ummadıkları bir şekilde çevirdik. Grubu tamamen kuşatmamıza çok az kalmıştı ki gözcüleri bizi fark etti. Kısa süre içinde çatışma başladı. Zor durumda olduklarını gören PKK'lıların lideri telsizden çevredeki gruplardan yardım istiyordu. Komutanımın yanında olduğum için elindeki telsizden tüm konuşmaları duyuyordum. Bir süre sonra komutanımız PKK'lılara teslim olun çağrısı yapmaya başladı. Komutan, 'Etrafınızı sarıldı, kaçamazsınız, boş yere ölmeyin gelin teslim olun' çağrısını birkaç kez tekrarladı.

TERÖRİST KOMUTAN
PKK'lılar telsizden yapılan çağrılara bir süre yanıt vermediler. Komutanımız, yeni bir çağrı yaparak, 'Ömrünüzün sonuna kadar terörist olarak yaşayamazsınız. Bunun sonu ölüm. Bırakın terörü gelin teslim olun. Terörist gibi değil Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vatandaşı olarak yaşamınızı sürdürün' dedi. Kısa bir sessizlikten sonra PKK'lıların lideri öyle bir yanıt verdi ki konuşmayı duyanlar söyleyecek söz bulamadı.
Şöyle diyordu PKK'lı:
"Komutan sen bizi terörist olarak nitelendiriyorsun, ama dünyadan haberin yok herhalde. Siz 3. Ordu'ya bağlı değil misiniz? Ordu komutanınız hakkında Erzincan iddianamesi açıklanmadı mı? O iddianameyi okumadınız herhalde. Oradaki 1 numaralı sanık sizin komutanınız. İddianamede, terör örgütü kurmak ve yöneticisi olmakla suçlanıyor. Onun askerleri olduğunuza göre siz de terörist değil misiniz? Medyanızda bile size terörist diyenler var. Gizli belgelerinizi, ses kayıtlarınızı yayınlıyorlar. Bizi bırakmış sizi takip ediyorlar. Siz önce kendinize bakın."

Dayanamadım, araya girdim ve komutanın yanıtı ne oldu diye sordum. Çankırılı o anı yaşar gibi yanıtladı, "Komutan çok ama çok öfkelendi. Lanet olsun diye bağırarak telsizi kapattı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Konuşmaları duyan arkadaşlarımız da sinirlenmişti. Çatışma şiddetlenmişti, ama aklımızda PKK'lının Ordu Komutanı hakkında söyledikleri vardı."

MORALİ BOZULAN ASKER NASIL SAVAŞSIN?
Yine dayanamadım ve moraliniz bozuldu mu diye sordum. "Abi bu nasıl iştir anlayamadık. Başta Ordu komutanımız ve subaylar olmak üzere hepimiz canımızı dişimize takıp PKK'ya karşı savaşıyoruz. Madalya falan değil moral destek beklerken bir de bakıyoruz ki komutanlarımıza terörist muamelesi yapıyorlar. Komutanlar da hiç moral kalmıyor. Onların halini görünce biz de çok üzülüyoruz. Bazen kendi aramızda konuşurken, PKK'ya karşı savaşan subaylara bugün terörist diyebiliyorlarsa yarın bizim gibi sadece askerlik görevi için gelenlere ne derler diye soruyoruz. Abi askerin en büyük gücü moralidir. Moral kalmayınca PKK karşısında ne yapılabilir ki? Birileri sanki Türk askerini değil de PKK'yı destekliyorlar."

Çok fazla söze gerek yok, Çankırılı askerin son cümlesi yaşananları ne de güzel özetliyor değil mi?



Facebook'ta Paylaş


    Gönderen : eyupo        Tarih : 9 Ağustos 2010        Hit : 9430

Yorum Eklemek İçin Üye Olun / Giriş Yapın


Yorum Yazmak İçin Üye Seviyeniz Yetersiz

Lütfen

Üye Girişi Yapınız   Veya  Üye Olunuz

 

Anasayfa  İletişim